TR / EN

BAŞKANIN VE GENEL SEKRETERİN MESAJI

Saygıdeğer Üyelerimiz,

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD) olarak, kurulduğumuz 2003 yılından bu yana, varoluş nedenimiz olan Türkiye’deki hastaların yenilikçi ilaçlara ve tedavilere erişimlerini artırmak, iyileştirmek ve sağlık alanında “etik ve şeffaf” bir iş ve çalışma ortamını sağlamak amacıyla çalışıyoruz.

18 yılı arkada bıraktığımız bu süre içerisinde AIFD, Türkiye’de sağlık alanında etkinlik gösteren saygın ve etkin bir sivil toplum kuruluşu olarak öne çıktı. AIFD’nin bu konuma ulaşmasında en büyük pay hiç kuşkusuz insan sağlığını her şeyin üzerinde tutan, sağlık alanında karşılanmayan gereksinimlere çözüm üretmek için amansız bir çaba gösteren, Türkiye’nin potansiyeline ve geleceğine güvenerek bu ülkeye yatırım yapan, istihdam yaratan, küresel bilgi ve deneyimlerini ülkemiz insanlarının hizmetine sunan, bu ülkenin insanları, hastaları ve ekonomisi için değer yaratan siz AIFD üye şirketlerine ait. 18 yıldır süregelen bütün bu desteğiniz, inancınız ve emekleriniz için en içten teşekkürlerimizi iletmeyi borç biliyoruz.

Büyük olasılıkla hepimiz için en sıra dışı yıllardan birisi, hatta birincisi olarak tarihe geçecek 2020 içerisinde de 14 Şubat 2020 tarihinde gerçekleşen 17. Olağan Genel Kurulda seçilen Yönetim Kurulu olarak yukarıda belirttiğimiz amaç doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürdük. Bu özel yıla ilişkin çalışmalarımızı ana başlıklar altında bu yıllık rapor ile birlikte sizlerin bilgilerine sunuyoruz.

2020 yılı yalnız AIFD’nin 18 yıllık tarihinde değil, gezegenimizin son yüz yıllık tarihinde daha önce bir benzerini yaşamadığımız bir yıl oldu. 2019 yılının son aylarında önce Çin’de ortaya çıkan yeni tip SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu küresel salgın küresel gündemin tam ortasında tek belirleyici oldu. Türkiye’de ilk hastanın resmi olarak raporlandığı 11 Mart tarihinden 1 hafta sonra bütün dünyada toplam hasta sayısı 250 bine yaklaşıyordu. Bugün toplam hasta sayısı artık 100 milyon, toplam yaşam kayıplarının sayısı 2 milyona gidiyor. Yalnız Türkiye’nin hasta sayısı bile siz bu satırları okurken büyük olasılıkla 2,5 milyonun üstünde olacak.

AIFD olarak aslında daha Türkiye’de ilk hasta raporlanmadan önce bu salgına yönelik önlemler konusunda üyelerimizle iş ve iş yeri güvenliği özelinde bilgi paylaşım süreci başlatmış ve üye şirketlerimizin İK ve iş/iş yeri güvenliği sorumlularıyla sürekli bir iletişim alt yapısı oluşturmuştuk. Türkiye’deki ilk hastanın Sağlık Bakanımız tarafından resmi olarak duyurulmasının ardından 13 Mart tarihinde tüm üyelerimize gönderdiğimiz bir yazı ile topluma ve çalışanlarımıza karşı olan sorumluluğumuzun bir gereği olarak tüm saha çalışanlarının yüz yüze yaptıkları çalışmaları durdurmalarını önererek Türkiye sağlık endüstrileri sektörüne liderlik ettik.

Küresel salgının AIFD gündeminin de odağında yer almasının bir sonucu olarak mart ayının ikinci yarısından temmuz ayı başına kadar geçen dönemde AIFD Yönetim Kurulu neredeyse her hafta bir araya gelerek gelişmeleri değerlendirdi. Yine Yönetim Kurulu’nun yönlendirmesiyle AIFD küresel salgına karşı ülkemizde yürütülen mücadeleye karşı büyük bir desteği önceliklendirdi, planladı ve yürüttü. Yine bu dönemde neredeyse her hafta yaptığımız Genel Müdür toplantılarımızda gündeme yönelik olarak fikir liderlerini davet ettik ve onların değerlendirmelerini aldık.

AIFD, üyeleriyle birlikte Sağlık Bakanlığımızın SARS-CoV-2 salgınına karşı yürüttüğü mücadeleye her açıdan ciddi bir destek sağladı. Salgının Türkiye’deki ilk haftalarında Halk Sağlığı Kurumu ve Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü ile iletişim içerisinde öncelikle yoğun bakım servislerinde acil bir ihtiyaç olan mekanik solunum cihazları AIFD kaynakları ile hızla temin edilerek Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü’nün yönlendirmeleri doğrultusunda ilgili hastanelere yerleştirildi.

Bunun ardından yine Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından başlatılan “Biz bize yeteriz, Türkiyem” kampanyasına da nakit bağış sağlandı.

Bu dönemde siz değerli üyelerimizden de Türkiye’nin sağlık sistemini desteklemeye yönelik insani yardım talepleri geldi. AIFD olarak eşgüdümünü sağladığımız bu katkılarla yine Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü’ne 2020 yılı içinde 3,5 milyon TL üzerinde ayni bağış gerçekleştirildi.

Siz AIFD üyelerimizin doğrudan yaptığı bağışları da eklediğimizde AIFD’nin Türkiye sağlık sistemine toplam insani yardımları 22 milyon TL üzerinde oldu.

2020 yılında sizlerle şubat ayında gerçekleşen Genel Kurulumuzda paylaştığımız stratejik hedeflerimiz doğrultusunda bütün paydaşlarımızla olabildiğince sıkı ve yakın bir iş birliği içinde çalışmaya yönelik bir planımız vardı. 2020 yılı içinde AIFD stratejik inisiyatifleri olan AIFD BIO Startup Program’ı IQVIA tarafından hazırlanan Klinik Çalışmalar raporunun ve Biyoteknolojik İlaçlar kitabının tanıtımları, Hasta Dernekleri Gelişim Akademisi programının başlatılması bu planın önemli ögeleriydi.

Önceliklerimiz değişse de bu ana stratejik konularımızı da hep göz önünde tuttuk ve onları da olabildiğince yeni döneme ve yeni süreçlere uyarladık.

2020 yılında AIFD BIO Startup Program’ının TÜSEB ile iş birliği içerisinde, İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından da desteklenen ve tamamıyla SARS-CoV-2 salgını ve ikincil etkilerine çözüm geliştirmeye odaklanan “CoronaSprint” projesine dönüştürdük.

BIOStartup CoronaSprint Projesi kapsamında iki ay aralıksız süren bir maratonun ardından SARS-CoV-2 ile ilgili sorunlara yönelik 16 startup tarafından geliştirilen çözüm yol haritaları değerlendirildi ve projelerde tespit edilen ihtiyaçların tek tek karşılanması için bir izleme ve takip mekanizması kuruldu. BIO Startup Program mezun havuzunu da bir kaynak olarak kullanan CoronaSprint projesi kendisini besleyen bir ekosisteme dönüştü. AIFD olarak amacımız bu ekosistemin sürekliliğini sağlamak, bu ekosistemi sürekli canlı tutmak olacak. Teknoloji gelişimi, iş modeli değişikliği ya da politikalarda yenilikler gerektiren projelerin hayata geçmesi için siz üye firmalarımız, TÜSEB ve diğer ilgili kamu-özel kurum ve kuruluşlarıyla gereken alanlarda çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Geçen sene sizlerle paylaştığımız 2019 yılı Çalışma Raporu’nda, EFPIA’nın maddi katkılarıyla IQVIA tarafından yürütülen klinik araştırmaların Türkiye’ye katkısı ve küresel rekabetçilikte önemini gösteren çalışmadan söz etmiştik. Başından itibaren kapsayıcı bir süreç içerisinde başta kamu olmak üzere bütün paydaşların katkılarına başvurarak yazılan raporda, bir taraftan küresel ilaç Ar-Ge yatırımının %61’ni oluşturan klinik araştırmaların Türkiye’deki ve dünyadaki yeri karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuş, diğer taraftan da somut öneriler geliştirilerek 11. Kalkınma Planı’nda kabul edilen “Türkiye’nin klinik çalışmalarda bölgesinde lider ülke olması” hedefine gidecek bir yol haritası önerilmişti. Ortak hedef için kamu ve özel sektörün birlikte çalışması gerektiği düşüncesinden hareketle 2019 sonu itibarıyla tamamlanan bu çalışmanın lansmanı ise TİTCK ve TÜSEB ile birlikte 2020 Mart ayı için planlanmış ve devamında da ülkemizdeki klinik çalışma büyüklüğünü orta vadede en azından iki katına çıkarmayı sağlayacak eylemlerin öncelik sırası ve takviminin birlikte saptanması hedeflenmişti.

Ancak küresel SARS-CoV-2 salgını nedeniyle, 2019 yılında EFPIA desteğiyle ve AIFD, TİTCK ve TÜSEB’in eş sahiplikleriyle IQVIA tarafından hazırlanan “Türkiye İçin Klinik Araştırma Stratejisinin Faydaları-Yenilik Temelli Büyüme İçin Yol Haritası” başlıklı bu raporunun kamuoyu ile paylaşılması 5 aylık bir gecikmeyle 17 Eylül günü TÜSEB Biyoteknoloji programının içerisinde yer alacak şekilde düzenlendi.

Rapor lansmanının açılış konuşmalarını Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Emine Alp Meşe, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) Başkanı Doç. Dr. Tolga Tolunay, AIFD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mete Hüsemoğlu ve EFPIA Genel Müdürü Nathalie Moll gerçekleştirdi. IQVIA Sorumlu Müdürü Şule Sencer Akbil’in yaptığı rapor sunumunun ardından “Klinik Çalışmaların Türkiye için Önemi ve Yol Haritasının Hayata Geçirilmesi için Nasıl Bir Ortak Çalışma Modeli?” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Gül moderatörlüğünde düzenlenen panelde Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Klinik Araştırmalar Daire Başkanı Nihan Burul Bozkurt, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Planlar ve Programlar Genel Müdürü Kutluhan Taşkın, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdür Yardımcısı Hasan Arslan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman ve IQVIA Danışmanlık Ülke Müdürü Özgür Ertok panelist olarak yer aldılar.

AIFD olarak ülkemizdeki hastaların en yeni tedavilere erişmeleri için bütün paydaşlarımızla birlikte çalışmak şeklinde tanımladığımız temel misyonumuz doğrultusunda, yeni çıkan ilaç ve tedavilerin insanlar üzerindeki etkisi ve güvenilirliğini anlamamızı sağlayan klinik araştırmaların, insan sağlığı için yaşamsal bir öneme sahip olduğunu her zaman dile getiriyoruz. Ülkemizin kayda değer bir klinik araştırma kapasitesinin olduğunu söyleyebiliriz. Kamuoyuyla paylaşılan raporun en temel bulgularından biri klinik araştırmaların ekonomi, sağlık ve bilim alanlarında yüksek katma değer üretmesidir. Kamu-özel sektör iş birliği ile hayata geçirilecek politikalar, ülkemizi klinik araştırmalarda dünyanın en önemli aktörlerinden biri haline getirmenin yanında ilaç değer zincirinin temel araştırma, üretim ve ihracat gibi diğer kıymetli halkalarını da besleyen bir ekosistem kurulmasını sağlayacaktır. AIFD olarak bu raporun ilaç sektörünün tüm paydaşları için önemli bir yol haritası olacağına inanıyoruz.

Bu sunuş yazımızda dile getirmemiz gereken bir diğer önemli AIFD etkinliğimiz de yine aynı TÜSEB Biyoteknoloji programının içinde, bu kez programın kapanış gününde yer alan ve iki yılı geçen uzun bir çalışmanın ürünü olan “Biyoteknolojik İlaçlar” kitabının bilim dünyasının hizmetine sunulmasıydı.

Alanında uzman akademisyenlerin özgün ve tarafsız araştırmalarıyla ve AIFD’nin koşulsuz desteğiyle hazırlanan eser, biyolojik ve biyobenzer ilaçların üretimi, kalitesi, klinik öncesi ve klinik çalışmaları ile ürün güvenliği konularını her yönü ile ele alarak biyoteknolojik ilaçlar konusunda temel bir başvuru kaynağı olma niteliğiyle çok büyük bir gereksinime yanıt veriyor.

AIFD olarak her zaman “sağlıklı” işleyen bir sağlık siteminin odağında hastaların olması gerektiğini söylüyor ve hastaların sağlık sitemindeki karar süreçlerinde bağımsız bir taraf olarak yer almaları gerektiğini savunuyoruz.

2020 yılında AIFD Hasta İnisiyatifi çerçevesinde ve belirlenen yol haritası doğrultusunda bu vizyona hizmet edecek çok önemli bir programı yaşama geçirdik. AIFD Hasta Dernekleri Gelişim Akademisi iki yıllık çevrimiçi bir eğitim, mentörlük ve danışmanlık programı olarak daha önce yaptığımız hasta dernekleri haritalama çalışması çıktıları doğrultusunda 9 hasta derneğiyle Sosyal İnovasyon Merkezi yürütücülüğüyle başlatıldı. 2021 yılında da sürecek programın ilk mezunlarını 2022 yılında vermesini bekliyoruz.

2020 yılı AIFD kurumsal iletişim çalışmalarının da yoğun olduğu bir yıl oldu. 2020 yılında EFPIA’nın Avrupa’da başlattığı #WeWontRest kampanyasını #ÇareBulanaDek etiketiyle Türkiye’de yaşama geçirdik. Bu doğrultuda EFPIA tarafından üretilen içerikleri Türkçe ve Türkiye’ye uyarlama dışında, AIFD Kurumsal İletişim Yürütme Grubu yönlendirmesiyle kurumsal iletişim iş ortağımız MPN tarafından üretilen içeriklerle etkin bir kampanya yürüttük. SARS-CoV-2 salgınının ülkemizde de görülmesinin hemen ardından erken dönemde odağımız doğal olarak bu salgına yönelik özellikle de üyelerimizin yaptıklarını tüm sosyal medya hesaplarımızdan kamuoyunun dikkatine getirmek oldu. Aldığımız olumlu geri dönüşlerin de verdiği cesaret ve motivasyonla ikinci bir seriyi de bu kez üyelerimizin yenilikçilik öykülerini Türkiye Genel Müdürlerinin sözleriyle paylaşarak gerçekleştirdik. Kurumsal iletişim çalışmalarımız bu ivmeyle 2021 yılında da yine sizlerden de gelecek içeriklerle sürecek.

AIFD olarak yukarıda sizlerle paylaştığımız bu inisiyatif ve etkinlikler dışında stratejik yönetim komiteleri tarafından yapılan bütün çalışmaların detaylarını, sizlere sunduğumuz bu yıllık çalışma raporumuzda ayrıntılı olarak bulabileceksiniz.

Türkiye ilaç endüstrisinin ilaç tedarikinden sorumlu, ruhsat/izin sahibi bütün paydaşları olarak öncelikli ve önemli ortak konularımızın en başında gelen ilaç fiyatlandırmasına esas avro kuru konusu, 2011 yılından bu yana neredeyse 10 yıldır gündemimizdeki bu öncelikli ve önemli yerini korumayı sürdürüyor. 2011 yılının temmuz ayından, 2015 yılının Mayıs ayına kadar geçen dönem içinde hiç güncellenmeme, 2015 yılı ve sonrasında ise cari avro kurunun çok gerisinde kalan güncellemeler sonucunda, sektörün mali sürdürülebilirliği bugün ciddi olarak zedelenmiş durumdadır. İlaç fiyatlandırmasına esas olan avro kuru ile ilgili olarak, 2015 yılı içerisinde yapılan iki düzenlemeden sonra 2016 yılında avro kuru değeri 2,1166 TL ve daha sonra da 2017 yılı için 2016 yılına göre %10,7 düzeyinde bir artış ile 2,3421 TL olarak belirlenmişti.

2017 yılı içerisinde Türk Lirası’nın avro karşısında uzun yıllar sonrasında ilk kez hızlı ve ciddi oranda değer yitirmesinin sonucu olarak, yıl sonu itibarıyla cari kur, ilaç fiyatlandırmasına esas kur değerinin iki katına ulaşmıştı. Bu zorluklarla başlayan 2018 yılında hem enflasyon hem de bütçe disiplini baskısıyla, yürürlükteki mevzuat gereği yapılması gereken kur güncellemesinin altında bir oranda kur düzenlemesiyle karşı karşıya kalınmış ve 2018 yılı için ilaç fiyatlandırmasında esas alınan avro kuru, mevzuat gereği 2,8866 TL olması gerekirken 2,6934 TL olarak belirlenmişti. 2019 yılı da bir şekilde 2018 yılında başlayan mevzuat gereğinden ayrılma eğiliminin sürdüğü ikinci yıl oldu. İlaç fiyatlandırmasına esas avro kurunu belirleyen mevzuatta bir değişiklik yapılarak 2015 yılında %70 olarak belirlenmiş olan kur katsayısı %60 olarak yeniden tanımlandı ve bu doğrultuda 2019 için bu kur değeri %26,4 artışla 3,4037 TL ve 2020 yılında da %12,1 artışla 3,8155 TL olarak belirlendi.

Sürekli ifade ettiğimiz gibi, kamu yönetiminin sağlıkla ilgili küresel eğilimler ile paralellik gösteren ve sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak, sağlık harcamalarını kontrol altına alma çabalarını saygı ile karşılıyoruz. Bununla birlikte, demografik eğilimler nedeniyle hacimsel olarak büyürken diğer taraftan da artan kamuoyu kalite beklentisini karşılamaya çalışan bu pazarın değer olarak daralmasını, sabit kalmasını ya da marjinal bir şekilde büyümesini de endüstri açısından sürdürülebilir bir politika seçeneği olmaktan uzak buluyoruz. Türkiye’deki hastaların özellikle yeni geliştirilen ilaçlara ve tedavilere erişiminin ancak üzerinde geniş bir uzlaşmanın sağlanacağı bir fiyatlandırma politikası ile iyileşeceğini savunuyoruz. Her durumda tam anlamıyla sağlıklı ve sürdürülebilir bir fiyatlandırma ve ilaç finansman yapısına ulaşmak için gideceğimiz çok yolumuz olduğunun farkındayız.

Yine küresel ilaç endüstrisinin Türkiye’deki temsilcileri olarak 2014 yılının son çeyreğinden bu yana ciddi bir şekilde mesai harcadığımız ve 2019’da da gündemimizde çok yer tutan bir diğer önemli konumuz “yerelleşme” oldu. 10. Kalkınma Planı ve 64. Hükümet Eylem planı kapsamında gündeme gelen “yerelleşme” politikasının uygulanma şeklinden kaynaklanan ülkemiz için olası olumsuz sonuçlarını ve en önemlisi “teşvik” ilkesine bağlı kalması gerekirken buradan uzaklaşan mevcut yerelleşme uygulamasının Türkiye’nin küresel rekabetçilik hedefiyle tam uyuşmadığını, beklenen ekonomik kazanımların sınırlı olacağını, son beş yıl içinde her fırsatta bütün paydaşlarımıza anlattık. Halihazırda kuvvetli bir yerel üretim kapasitesi olan ülkemizin ilaç değer zincirinin araştırma geliştirme, özellikle de klinik çalışmalar gibi çok daha kıymetli alanlarına yoğunlaşarak bu alanda küresel bir oyuncu olması gerektiği vizyonumuzu ve bu vizyonu gerçekleştirecek alternatif model önerilerimizi paylaştık. 2017 yılı içerisinde önce 8 Şubat 2017 daha sonra da 25 Nisan 2017 tarihlerinde ve en son olarak da 19 Ocak 2018 tarihinde yayınlanan duyurular ile 2018 Şubat ayı itibarıyla “pasiflenecek” yani geri ödeme kapsamından çıkarılacak ürünler ile ilgili Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu kararları yayınlandı ve daha sonra da uygulamaya geçirildi. Daha önce beş aşama olarak tanımlanan uygulamanın, yalnız ilk iki aşaması kapsamındaki ürünlerle ilgili geri ödemeden çıkarma kararı uygulanırken, daha ileri aşamalara yönelik herhangi bir uygulamanın yapılmayacağı özellikle Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu yetkilileri tarafından dile getirildi. Maalesef AB Komisyonu 2019 Nisan ayında Türkiye’nin ilaç sektöründeki yerelleşme uygulamasının DTÖ anlaşmasının ilkelerini ihlal ettiği iddiasıyla bir panel süreci başlattı. AIFD olarak hükümetler arası bu sürecin ülkemiz için en iyi sonuçları getirecek şekilde bir an önce uzlaşmayla sonuçlanmasını diliyoruz.

İki yıl önce, 2018 yılında, bir önceki yılı değerlendirirken, 2017 yılına ilişkin ilaç sektörü için en olumlu ve önemli gelişmenin Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun PIC/S (Pharmaceutical Inspection Convention/Scheme) üyeliği olduğunun özellikle altını çizmiş ve Türkiye’nin ilaç otoritesinin küresel ağlara kabulünün ilk aşaması anlamına gelen bu önemli gelişmenin aslında Türkiye’nin ilaç sektörünün küreselleşmesi yolunda da çok önemli bir adım olduğuna vurgu yapmıştık. AIFD olarak her zaman “küresel” rekabetçiliğin, “küresel” standartların, ülke, kurumlar, sektör olarak “küresel” marka olmanın önemini dile getiriyoruz. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun küresel bir ilaç otoritesi olma yolundaki bir sonraki adım olarak belirlediği ICH üyeliğini de aynı doğrultuda son derece isabetli bir girişim olarak değerlendiriyor ve bu süreçte Kurumumuza her türlü desteği sağlayacağımızı bir kez daha açıklıkla ifade ediyoruz. Kurumlarımızın her zaman bu “küresel” vizyonla hareket etmelerinin de son derece yaşamsal olduğunu her platformda dile getiriyoruz ve dile getirmeyi sürdüreceğiz.

2020 yılı ruhsatlandırma süreçlerinde 2019 yılından bu yana süregelen bilimsel değerlendirme komisyonlarının etkin bir şekilde çalışmaya başlayamaması nedeniyle gerçek anlamda bir kayıp yıl oldu. 2020 sonu itibarıyla ruhsatlandırmayı bekleyen başvuru sayıları yaklaşık 2000 başvuruyla, Kurum’un yıllık en yüksek değerlendirme kapasitesinin neredeyse üç katına ulaştı. AIFD olarak diğer sektör temsilcileriyle birlikte özellikle ruhsatlandırma süreçlerinde yaşanan gecikmelerin iyileştirilmesi, önceliklendirme sürecinde yaşanan maliyet odaklı yaklaşımdan vazgeçilmesi ve bilimsel değerlendirme yaklaşımından ödün verilmeden yenilikçi ilaçların hastalara erişiminin gecikmemesi adına çalışmalarımızı 2021 yılında da sürdüreceğiz.

Türkiye’nin ilaç sektöründeki “küresel rekabetçilik” ve TİTCK’nın “küresel referans otorite” olma vizyonları doğrultusunda gerek bekleyen Ruhsatlandırma Yönetmeliği gerekse biyobenzer ürünlerle ilgili kılavuz çalışmalarının da bu vizyon doğrultusunda, kolaya kaçmadan, kolayı seçmeden ve küresel standartlardan ve bilimsel değerlendirme yaklaşımından taviz vermeden oluşturulmasını ve uygulamaya geçirilmesini savunuyoruz.

AIFD olarak kuruluşumuzdan bu yana olduğu gibi, 2021 yılında da doğruluğuna inandığımız, “Türkiye’deki hastaların yenilikçi ilaçlara ve tedavilere erişimlerini artırmak, iyileştirmek ve sağlık alanında etik ve şeffaf bir iş ve çalışma ortamını sağlama” vizyonumuz doğrultusunda, yapıcı bir yaklaşımla, paydaşlarımızla işbirliği içerisinde halkımızın sağlığına ve ülkemizin ekonomisine artan şekilde katkıda bulunmayı sürdüreceğiz.

Bu zorlu ve ancak gurur verici yolculukta bizimle birlikte olduğunuz için siz geniş AIFD ailesinin tüm mensuplarına teşekkür ederiz.

Saygılarımızla.

Dr. Mete Hüsemoğlu
Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. Ümit Dereli
Genel Sekreter